BERCESTE VE İZAHI – 9 –
BERCESTE VE İZAHI – 9 –
1. Hayâlî
İktibas:
Bizi bî-kes sanıp ey gam yok etmekden hazer kıl kim
Cihânı yok iken var eyleyen Allâh’ımız vardır
Hayâlî
İzah ve Açıklama:
Şair Hayâlî, bu beyitte gam’a (keder ve tasa) hitap ederek, tevekkülün ve ilahi kudretin gücünü ilan eder. Ey gam, bizi kimsesiz (bî-kes) sanıp da yok etmeye kalkışmaktan sakın ve çekin. Çünkü bizim, bütün kâinatı yoktan var eden bir Allah’ımız vardır. Bu, imanın ve tevekkülün verdiği manevi güçle, en büyük kederlere karşı dahi yılmamayı öğreten, derin bir teslimiyet ve ümit beyan eden düşündürücü bir sözdür.
2. Muvakkit-zâde Pertev
İktibas:
Kimini sevdi Hudâ kimini sevdâda kodu
Gülü arâyiş edip bülbülü gavdâda kodu
Muvakkit-zâde Pertev
İzah ve Açıklama:
Bu beyit, ilahi takdirin (yazgının) ve imtihanın farklı tecellilerini anlatır. Allah (Hudâ), kullarından kimini sevmiş ve rızasına nail kılmış, kimini ise sevdaya ve imtihanın içine bırakmıştır. Bu durum bir örnekle açıklanır: Gülü (güzel olanı) süsleyip bezediği halde, bülbülü (aşık olanı) ise kavganın (gavdâ) ve çilenin içinde bırakmıştır. Bu, ilahi iradenin her kul için farklı bir imtihan yolu çizdiğini ve bazıları için aşkın kendisinin bir çile olduğunu gösteren, kadere ve hikmete dair düşündürücü bir tespittir.
3. Makale: Vahdet Yolunda Zühd ve Gönül Sırrı
1. Fâni Dünyanın Prangaları ve Tevbe İhtiyacı
İnsan, varlık sahnesindeki en büyük imtihanını vakit ve nefisle verir. Huldî’nin “gözler kapanmadan hesabı gör” uyarısı, hayatın ertelenemez bir görev olduğunu hatırlatır. Bu görev, şöhretin ve hırsın tuzaklarından (dâmgeh-i kayd-ı nâm ü neng) kurtulmayı gerektirir. Bâkî’nin “Ey pây-bend-i…” diye yakarışı, bizi dünyanın lüzumsuz meşgalelerine ne zamana kadar takılı kalacağımız sorusuyla yüzleştirir.
Zira bu dünya, Misli’nin tespit ettiği gibi, bir eğlence yeri değil. “Güldürürse bir vakit de hüzün eyler hitâm.” Geçici sevincin sonu daima kederdir ve bu, peygamberlerin dahi kaderidir. Dünya tahtı da bu fâniliğe dahildir. Muhibbî’nin (Kanuni Sultan Süleyman) dilinden dökülen “Saltanat dedikleri ancak cihân gavgasudur” itirafı, dünyevi gücün dahi bir kargaşa olduğunu, asıl saadetin ise vahdette (yalnızlıkta ve birlik bilincinde) olduğunu gösteren tarihi bir ibrettir.
4. İlahi Takdir, Tevekkül ve Gönül Ahlakı
Fânilik bilinci, insanı tevekküle yönlendirir. Şair Hayâlî, en büyük keder olan gam’a dahi meydan okur: “Bizi bî-kes sanıp ey gam yok etmekden hazer kıl kim / Cihânı yok iken var eyleyen Allâh’ımız vardır.” Bu tevekkül, aynı zamanda ilahi takdirin farklı tecellilerini de kabul etmeyi gerektirir. Muvakkit-zâde Pertev’in dediği gibi, “Kimini sevdi Hudâ kimini sevdâda kodu”. Gül bezenir, ama bülbül çilede (gavdâda) kalır; her birine düşen imtihan farklıdır.
Bu imtihanların en büyüğü ise gönül kırmama ahlakıdır. Hz. Mevlânâ, bütün çabaların ve mülk arayışının ölümle sonlanacağı gerçeği karşısında, “Âzâr-ı dil-i hiç moselmân meteleb” (hiçbir müslümanın kalbini incitmeyi arama) diyerek, kalbi Allah’ın nazargâhı ilan eder. Bu ahlak, Hoca Ahmed Yesevî’nin yolunda hayat bulur: “Kayda körseŋ köŋli sınuk merhem bolgıl.” Kırık gönüllere merhem olmak, kibirden (Mâ u menlik’ten) uzak durmak, Mahşer’de Hakk’a yakın olmanın anahtarıdır.
5. Rahmet, Zühd ve Eşsiz Şahsiyet
Nihayetinde, bütün bu manevi yolculuk ve çile, kuru bir zahitliğe değil, Allah’ın geniş rahmetine dayanır. Kâtibî, günahkâr (mücrim) olsa da, şefaate ve Allah’ın merhametine olan güvenini, zahidin kuru zühdüne karşı savunur.
Bütün bu yüksek ahlakı, tevekkülü hayatında toplayan, özel ve yüksek karakterli şahsiyet ise daima gıptayla anılır. Yahya Kemal ve Süleyman Nazif’in ortak beyitleri, bu karakterin zirvesini tanımlar: “Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine / Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine.” Bu beyit, taklitçilikten uzak, asil duruşuyla emsalsiz olan bir insan idealine duyulan derin bir özlemdir.
Makale Özeti
• Fânilik ve Muhasebe: Dünya hayatı geçicidir, her neşenin sonu hüzünle biter. İnsan, gözleri kapanmadan tövbe etmeli ve dünyanın lüzumsuz meşgalelerinden uzaklaşarak vaktinde kendi nefs muhasebesini yapmalıdır. Hatta saltanat bile bir kargaşa olup, asıl saadet vahdettedir.
• Ahlak ve Tevekkül: Ölümün kesinliği karşısında en önemli ahlaki vazife, gönül kırmamaktır. Kibir ve benlik davasından kaçınarak kırık gönüllere merhem olmak, ilahi rızaya yakın olmanın yoludur. En büyük kederlere karşı dahi, kâinatı yoktan var eden Allah’a tevekkül etmek gerekir.
• Zühd ve Şahsiyet: Kusurlu olana rağmen, kuru zühde ve kibre değil, Allah’ın rahmetine ve şefaate güvenmek esastır. Bütün bu hikmet ve ahlakı nefsinde toplayan, özel ve emsalsiz (devr-i kadîm efendisi) karaktere binlerce kez gıpta edilir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
06/10/2025